This is a sample guest message. Register a free account today to become a member! Once signed in, you'll be able to participate on this site by adding your own topics and posts, as well as connect with other members through your own private inbox!
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
"Sizin hırkalarınızın yenleri neden bu kadar geniş olur?"
Mevlevi açıklamış:
"Başkalarında gördüğümüz kusurları örtmek için."
O da sormuş:
"Ya sizin hırkalarınızın yenleri niye bu kadar dar olur?"
Bektaşi açıklamış:
"Biz hiç kimsede kusur görmeyiz ki..."
Başıboş bir eşek nasılsa bir camiye girmiş, hoca eşeği döverek dışarıya çıkarmaya uğraşırken, oradan geçen bir Bektaşi babası bu hali görerek hocaya sormuş :
-Eşeği niçin dövüyorsun be hoca efendi?
Hoca hışımla cevap vermiş :
-Gelmiş camiye girmiş.
Bektaşi teskin etmek için şöyle demiş ...
Bektaşi ile Hacı Osmanlı zamanında ramazanda içki içerken yakalanırlar. Kadı yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af diler şeytana uyduk kadı efendi der ve hacıya idam cezası verir. Bektaşi’ye sıra gelir ve der ki: ben Kadı efendi ben gayri-müslümüm bana...
Paşanın biri, tanıdığı bir Bektaşi ile konuşurken sorar :
-Baba, geçen gün bir kadınla gidiyordun, kimdi o?
-Hanımım olurlar efendim...
-Peki ama, pek pasaklı ve çirkin biriydi. Onun koynuna nasıl giriyorsun?
Buna fena halde bozulan Bektaşi, lafı yapıştırır:
-Sizin pamuk gibi karınızın...
Bektaşî, vaaz dinlemeye gitmiş. Hoca vaazında içki içmenin bütün kötülüklerini, zararlarını sayıp dökmüş, hatta içki içenlerin sırat köprüsünden boyunlarında dünyada içtikleri bütün içki şişeleri asılı olduğu halde geçeceklerini anlatmış.
Bektaşî sormuş:
"Hocam, boyna asılan şişeler boş mu...
Oruç tutan Bektaşi’nin biri pek fena susamış. Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış gürül gürül akan bir çeşme... Adeta kendinden geçmiş bir halde ağzını dayayıp lıkır lıkır içmeye başlamış. Bu sırada oradan geçen biri görüp:
-Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmiş.
Bektaşi...
Bektaşi’nin biri içki şişesiyle camiye girer.
Onu gören arkadaşı sen ne yapıyorsun içki şişesiyle camiye girilir mi? diye sinirlenmiş.
Bektaşi dönüp; sen zina aletiyle giriyorsun bir şey olmuyor da, içki şişesiyle girince ne olur demiş.
Dostlarının baskılarına dayanamayan Baba Erenler, camiye gitmiş, hocanın vaazını dinliyordu. Hoca, içkinin kötülüğünü anlatmak için aklına ne geliyorsa söylüyordu. Bir ara şöyle dedi:
-Bir eşegin önüne, bir kova su ile bir kova şarap koysanız, hangisini içer? Elbette ki suyu içer. Peki eşek...
Bektaşi ile bir hoca birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca :
-Namaz saati! demiş, başlamış kılmaya...
Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam... Bektaşinin beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş :
-Yahu bu ne uzun namaz böyle?
-Kazaya kalmış namazlarım vardı...
İçki yasağının oldugu dönemde Bektaşiyi yakalarlar.
Bektaşi
-Bırakın, beni neden götürmek istiyorsunuz?
-İçki içmişşin seni suç aleti (boş şişe) ile yakaladık.
Bektaşi
-Bende zina aletide var.
:rolleyes:
Arzudur adınız ya da Alevdir
Gümüş renkli bir duman gibi çöker
Gözlerinize keder
Yazgısına küfreden heykeller gibisiniz
Ateşe kör
Rüzgara sağır
İç çekişlerinize sığınırsınız
Dışınız şen şakrak
İçiniz kor
Ümüğünüzde
Yönü belirsiz öfkenizin elleri
Kahve falında görürsünüz bir tek
Saçlarınızın...
Sevgili diyorum
Yaşlanırsam şayet
Yani kaldırmadan başımı göğsünden bilmem kaç yıl
Geçtiğinde zamanın
Sen hırçınlıklarımı düşünüp/ dalıp dalıp giderken
Gizlice gülümseyeceksin/ bir ayıba gülümser gibi
Ben sana aldırmadan
Bütün bir yaşamın çiçeklerini dikiyor olacağım
Meçhul aşklar anıtına...
Kapanmak bilmiyor hiçliğin parantezleri
Uzun cümleler kuruşum bu yüzden, bağışla şaşkınlığımı
Günün kıbleye dönüş saatindeyim, sayıklama zamanım
Geçmiş bir yaz gibi uğulduyor kulaklarımda
Mevsimlere çarpıp dönen yüzündeki giz
Zehrin ve hançerin lirik gülümseyişi
Her dönemecinde helak olduğum o...
Kendilerinden sayılırdım, aşinaydı ruhlarımız
Sadece adım “gaje”ydi-her ne demekse-
Biz çingene derdik
“Roman” olarak geçerdi edebi metinlerde adları
Köstekli saat kuşanır bıyık burardı erkekleri
Birer Hintli bilgeydiler, uysal ve tevekkel
En çok aşk ve ölüm öyküleri anlatırlardı / akşamları...
Her şey dünde kaldı.
Koparılmış bir gül gibi önüme düşüyor başım.
Birer birer soluyor içimizde, yaşamağa değer ne varsa.
Kanatlarında sabah esintileri taşıyan kuşlar.
Gözlerimizde leylaki gülümseyişi güneşin.
Fotoğraflarda anamın perçemli yüzünün ışıltıları.
Mavi buz parçasından yansıyan...
Seni sevmek
Bir güvercin uçurmak gibi semada
Bir karanfile el uzatmak gibi bahçede
Bir Köroğlu türküsü tutturup
İsyan bayrağı gibi açılmak havada
Seni sevmek
Sürüp namluya yüreğimi
Hedefleyip zulmün kalesini
Dokunuvermek tetiğe
Seni sevmek
Bir gladyatör akıdır
Spartaküs'ten kala miras...
Çocukluğumun geçtiği köyle kıyaslardım ilkokulu okumak için geldiğim Ankara’yı. Bizim köyün yanında devasa bir kütle, bir azamet heykeliydi sanki.
Ortaokul ikinci sınıfa geçtiğim yazı Ankara’da geçirdim. Yaz akşamları bir başkaydı. Akşama kadar ayakkabı boyayarak kazandığım iki buçuk liranın...
Kaleme aldığım bu yazıyı üç kez yazıp sildim. İlk yazıyı yazdığımda ortalık ağarmıştı, noktayı koydum yattım, mesai sonrası düzeltmelerini yapıp bitirecektim. Nasıl da yorgunum, sabaha erken kalkmam gerekli, bir yığın ve yoğun mesleki iş beni bekliyor. Yattım yatmasına da, yatak diken oldu...