gatri
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 9 May 2014
- Mesajlar
- 341
- Tepkime puanı
- 12
- Puanları
- 0
Küsmek çocukların küçük dünyalarına ait.
Bir de küçük dünyaların birbirine yakın duran büyüklerine...
Çocuklar küser.
Sarkıtıp alt dudaklarını...
Gözlerini de kısarlar hafiften. Ha ağladı, ha ağlayacak gibi olurlar hani.
Uzak bir köşeye giderler sonra.
Söylediklerinizi duymazdan gelir, gözlerini gözlerinizden kaçırırlar.
Bir çocuğun kalbini kırdınız siz şimdi.
Ve size verdiği en büyük ceza da bu işte: Sizi kendinden mahrum etti.
Küsmek: Kendi kıymetinizi tarttığınız bir terazi
Küsmek de, gücenmek de çoğumuzun nicedir unuttuğu bir şey oysa.
Nasıl çocukça, nasıl naif...
Her ikisi de bir yanıyla ceza elbette ama,
diğer yandan küstüğünüz, gücendiğiniz kişi tarafından seviliyor olduğunuz varsayımına, onun sizsiz yapamayacağı, size yanlış yaptığı için pişman olacağı inancına dayalı...
Ve uzaklaşmaya değil, yakınlaşma ihtimaline tutunan insani iletişim kurma biçimleri.
Kendi kıymetinizi tarttığınız -ve ağır geleceğini ümit ettiğiniz- bir terazi.
Bu yüzden küsmek çocukların küçük dünyalarına ait.
Bir de küçük dünyaların birbirine yakın duran büyüklerine ait gibi sanki.
Elini ısıtacak kadar yerin olsun soba kenarında
Oysa bazen bir ömrü birlikte geçireceğini, gün gelip birbirine muhtaç olacağını bilen insanlar böyle kolayca birbirlerini harcayamazlar.
"Bir el ısıtımı yerin kalsın" der eskiler.
Gün gelip ayazda kaldığında, elini sobasına uzatıp ısıtabileceğin kadar bir yakınlığı muhafaza et manasında...
Sizden mahrum kaldı diye üzüleceğine inanıp da küsmeye cesaret edebileceğiniz insanlarınız hâlâ var mı?
Ben hala küsüyorum