Mayis60FM - Şarkı Sözleri , Flatcast Tema

This is a sample guest message. Register a free account today to become a member! Once signed in, you'll be able to participate on this site by adding your own topics and posts, as well as connect with other members through your own private inbox!

9 eylül 1922 izmir'in kurtuluşu

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
9 EYLÜL 1922 İZMİR'İN KURTULUŞU


Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu'yu işgale başladılar. Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanını kurtarmak için 1919 yılında yer yer direniş hareketlerini başlattı. Bu hareketler, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla kısa sürede merkezi bir nitelik kazandı.

Bu süreçte arka arkaya kazanılan Birinci İnönü, İkinci İnönü, Aslıhanlar-Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebeleri ile yurdun kurtarılması yolunda önemli adımlar atıldı. 26 Ağustos 1922 sabahı dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Türk İstiklâl Harbi’nin son safhasıdır. 30 Ağustos “Başkomutan Meydan Muharebesi” nde bir gün içinde Yunan ordusunun en önemli bölümü etkisiz hale getirildi. Böylece kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam bir başarıyla uygulanmış oldu.





31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (ÇAKMAK), Batı Cephesi Komutanı İsmet (İNÖNÜ) ordu komutanları Yakup Şevki (SUBAŞI) ve Nurettin Paşa’ları karargahını kurduğu Çalköy’ünde toplayarak, kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızla takip edilmesini ve İzmir ile dolaylarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege’ye doğru ilerlenmesini doğru bulduğunu belirtti.





1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verdi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”. Böylece düşmanın akıbeti de belirlenmiş oldu. Çalköy’de verilen bu tarihi emir üzerine İzmir’de “Akdeniz”i, Mudanya’da “Marmara” yı görmek için 8-9 günlük bir zaman kâfi gelecekti.

31 Ağustos’ta başlayan amansız takip sonunda Türk kuvvetleri 2 Eylül’de yıkıntılar haline gelmiş Uşak’a girdi. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edildi.

Takip Harekâtı insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi.

9 Eylül günü 1 nci Kolordu Kemalpaşa’ya, 2 nci Kolordu Manisa’ya, 4 ncü Kolordu Turgutlu’ya ulaştı. Kuzeyde Kazancıbayırı’nda Yunan mevzilerine taarruz eden 3 ncü Kolordumuz düşmanı atarak Bursa’ya ilerledi. Türk süvarileri üç yılı aşkın süredir yas çeken İzmir halkının sevinç göz yaşları arasında İzmir’e girdi.





Süvarilerimiz, İzmir’e girerken birkaç yerde hafif ateşle karşılaşmaktan başka bir olay olmadı, Kordonboyu’ndan geçerken bir İngiliz müfrezesi tarafından selamlandı. Türk bayrağı Hükümet Konağına ve Kadifekale’ye çekildi.





Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa bir Fransız harp gemisi telsizi vasıtasıyla, İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirdi. İzmir’de Türk halkının sevinci o denli büyüktü ki askerlerimiz çiçek yağmuru altında kaldı.

Başkomutan İzmir’in alınışı dolayısıyla ordulara şu tarihi mesajını yayınladı:

“İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakarlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır”.

9 Eylül günü 3 ncü Kolordumuz Bursa’yı savunan Yunan birliklerini geri atarak şehri kurtardı. Türk Ordusu’nun İzmir ve Bursa’yı alması üzerine Mustafa Kemal Paşa, millete bir beyanname yayınladı. Torbalı ve Menderes Vadisi’nden çekilen Yunan birlikleri, Seydiköy civarında kısa bir çarpışmadan sonra süvarilerimiz tarafından esir alındı. 9 Eylül günü; Menemen yakılmadan kurtarıldı, Seydiköy Türk kuvvetlerinin eline geçti. Akıl almaz bir hızla ilerleyen piyade birlikleri de bir gün sonra Başkomutan ile birlikte İzmir’e gelmişti.


Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Yaveri Salih Bozok ile birlikte
İzmir’e geliyor. (10 Eylül 1922)


18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan Takip Harekâtı ile bütün Batı Anadolu’daki Yunan askerleri sınırlarımız dışına çıkarıldı.

15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkıp, Anadolu’nun hemen yarısını istila ederek, burada Yunan Asya İmparatorluğu’nu kurmak rüyasıyla üç seneyi aşkın bir süre içinde anayurdumuza saldıran düşman orduları, nihayet 18 Eylül 1922 gününde tek bir er kalmamak suretiyle vatanımızın bu bölgesinden tamamen temizlenmiş oldu.


Mağlup Yunan kuvvetlerinden İzmir’e dönebilen 12.000 kişilik grup,
savaş gemilerine bindirilerek Yunanistan’a gönderilmiştir.


Takip harekâtının başarı ile sonuçlanması yalnız Batı Anadolu’yu Yunanlılardan temizlemekten ibaret değildir. Türk ordusunun yaptığı bu harekât ile, İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı’na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı’na kadar hayati önem taşıyan diğer stratejik hedefler de büyük bir ustalıkla İtilaf Devletleri’nin işgalinden, olaysız olarak ve barış yoluyla kurtarıldı.


9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in kurtuluşu sırasında şehit düşenlerin anısına
İzmir-Konak’ta yaptırılan İstiklâl Şehitliği


Takip Harekâtı; Türk ordusunun kahramanlığı yanında askeri ve siyasi alanda gösterdiği yüksek sevk ve idare ile birlikte kudret ve kabiliyetini de ispat eden büyük bir eserdir.

Türk Ordusunun kazandığı bu zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlattı. Türkiye, Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı imzaladı. Böylece Türk milleti, varlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş, Türk devleti de tam bağımsızlığını kazanmış oldu.


 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ ( 23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921 )

Sakarya Meydan Muharebesi Türk Milleti için bir ölüm kalım savaşı olmuştur. Bu muharebe ile Türk ordularının taktik geri çekilme manevrası sona ermiş; stratejik savunma konsepti kabul edilmiştir.

Yunanlılar, Kütahya-Eskişehir Muharebelerini kazandıktan sonra, Yunanlıların bu başarılarından bahseden İngiliz Başbakanı Lloyd George: "Milli Türk Kuvvetlerini yenmiş bulunan Yunanistan'ın Sevr Antlaşması esaslarıyla yetinemeyeceği" şeklinde ileri sürdüğü büyük vaatlerle Yunanistan'ı barışa değil taarruza teşvik etmiştir.

Yunan Genelkurmayı, Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden (10-24 Temmuz 1921) sonra, Sakarya'nın doğusuna çekilen Türk ordusuna son darbeyi indirmek amacıyla hazırlıklarını tamamlayıp harekete geçmiştir. Bu arada Türk ordusu da kesin sonuçlu bir meydan savaşı için tüm birliklerini başarılı bir geri çekilme planıyla Sakarya'nın doğusuna çekerek 100 km. genişliğindeki bir cephe hattında toplamıştır.

Yunanlıların bu düşünce ve faaliyetleri karşısında Mustafa Kemal Paşa, 5 Ağustos 1921'de TBMM Hükümeti tarafından kabul edilen 144 sayılı kanunla ve geniş yetkilerle üç ay süre ile Türk ordusunun sorumluluğunu üstüne alarak Başkomutanlık görevine getirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu yetkilere dayanarak 7-8 Ağustos 1921’de "Tekalif-i Milliye Emirleri"ni yayınlayarak orduyu personel, silah ve araç - gereç bakımından güçlendirmeye çalışmıştır.

Harekât yapılan bölgenin arazi yapısı; Kuzey Anadolu kenar dağları; batıda İç Anadolu batı eşiği; güneyde Batı ve Orta Toroslar, doğuda Kızılırmakla çevrelenmiştir. Harekât bölgesinde Sakarya Nehrinin kolları ile, Ankara Çayı ve Ilıcaözü deresinin açmış olduğu vadi ve çöküntüler, yapılacak harekâtın cinsini belirlemede önemli rol oynamıştır.

Sakarya Meydan Muharebesi Türk Ordusu için bir yokluk ve yoksulluk savaşı olmuştur. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden sonra, insan gücünün 1/2’ini, silah gücünün de 1/10’unu kaybetmiş olan Batı Cephesi Komutanlığı, birliklerine 18 Temmuz 1921 tarihinde Sakarya Nehrinin gerisine çekilme emrini vermiştir.

Başkomutan; Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı; Fevzi Paşa’dır ve Başkomutanlık karargâhı Ankara’dadır. Batı Cephesi Komutanlığı, Yunan taarruzuna karşı, kuvvetlerini Sakarya Nehri doğusunda yedi grup (kolordu) halinde konuşlandırmıştır. Batı Cephesi komutanı Tümgeneral İsmet (İnönü)’dir ve karargâh merkezi Ankara-Polatlı arasında yer alan Alagöz’dedir.

Yunan kuvvetleri 16 tümenden oluşan beş kolordu ve bir süvari tugayından kurulmuştur. Bu kolordulardan üçü Anadolu’da bulunmaktadır.

13 Ağustos’ta ileri harekâta geçen Yunan Ordusu sıklet merkezi Sakarya mevziinin güney kanadına yönelmiş olarak ve kuşatıcı bir tertiple taarruza geçmiştir. Yaklaşık olarak 100 km.lik bir cephede başlayan bu kanlı boğuşma, tarihin önemli meydan muharebelerindendir. Düşmanın üstün kuvvet ve silahlarla yaptığı taarruzlarda Sakarya mevziinde yer yer çekilmeler olmuştur. Muharebeler o kadar kanlı oluyordu ki bazı alaylar mevcutlarının büyük kısmını ve subaylarını kaybediyordu. İşte bu sıralarda Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Batı Cephesi birliklerine şu meşhur emrini yayınladı: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz...” Gerçekten de geri çekilmek zorunda kalan bir birlik, ilk tutunabildiği yerde duruyor, yeniden boğuşuyor ve mevzii savunmak çabası içinde son nefesini veriyordu. Açılan her gediği kapatmak için 70 km.yi bulan cebri yürüyüşlerle, birlik kaydırmaları yapılıyor, her gelen birlik ertesi sabah çelikten bir kale halinde düşman karşısına çıkıyor, vuruşuyor, şehit oluyor, fakat vatan savunuluyordu.

Düşman, Türk kuvvetlerini 23-30 Ağustos günleri arasında bütün zorlamalarına rağmen kuşatıp imha edemeyince kuvvetlerinin büyük kısmıyla Türk cephesini merkezden Haymana istikametinde yarmak istemiştir. 6 Eylül’e kadar da bunun için uğraşmış fakat etten bir Türk duvarına çarpmıştır. Bundan sonra bulunduğu hatlarda savunarak kalmaya karar vermiş ancak, 10 Eylül’de başlatılan genel karşı taarruzla buna da mani olunmuştur.

Yunan kuvvetleri için yapılacak tek şey kalmıştır. Kaçmak, Onlar da öyle yapmıştır. 13 Eylül’e kadar Sakarya nehrinin doğusunda tek Yunan askeri kalmamıştır. 22 gün geceli gündüzlü süren Sakarya Meydan Muharebesi Türk’ün zaferi ile sonuçlanmıştır.

Askerî Sonuçlar:

Sakarya Zaferi'yle inisiyatif Türk ordusuna geçmiştir. Sakarya Muharebeleri, Türk ordusunun moralini ne kadar yükseltmiş ise, Yunan ordusunun moralini de o derece kırmıştır.

Önce Sakarya doğusu, sonra da Afyon-Eskişehir hattına kadar olan vatan parçası Yunanlılardan temizlenmiştir.

Sakarya Meydan Muharebesi sonucu, askeri harekât yön değiştirmiştir. Sakarya Muharebesi sonuna kadar stratejik savunma yapılırken, Sakarya'dan sonra stratejik taarruza dönüş olmuştur. Muharebe sonunda Yunan ordusu stratejik saldırı yapma gücünü yitirmiştir.

Sakarya Zaferi, Büyük Taarruz (26 Ağustos 1922) ve Başkomutanlık Muharebesi (30 Ağustos 1922) için gerekli olan hazırlıkların yapılmasına zaman kazandırmıştır.

Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zayiatı; 5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 49.289'dur. Yunan ordusunun zayiatı ise; 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir. Sakarya Meydan Muharebesinde çok fazla subay kaybı olduğu için bu Muharebeye “Subay Muharebesi” adı da verilmiştir. ATATÜRK’de bu muharebe için “Sakarya Melhame-i Kübrası” yani kan gölü, kan deryası demiştir.

Siyasî Sonuçlar:

Sakarya Zaferi'nden kısa bir süre sonra, 13 Ekim 1921 günü Sovyetlerin aracılığıyla Ankara Hükümeti ile Güney Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalanmıştır. Böylece Türkiye'nin doğu sınırı kesinlikle güvenlik altına alınmıştır.

Fransa, Sakarya Zaferi'nden sonra bekle-gör tutumunu bırakarak İtilaf devletlerinden kopmuş ve TBMM Hükümeti ile 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması'nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Fransa tarafından TBMM Hükümeti ve Hatay-İskenderun dışında bugünkü güney sınırımız tanınmıştır. Güney Cephesi güvenlik altına alındığından oradaki Türk birlikleri de Batı Cephesi'ne kaydırılmıştır.

Batı Anadolu'daki Yunan egemenliğini hiç bir zaman kabullenemeyen İtalyanlar ise, Sakarya Zaferi'nden sonra Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinde tutunamayacaklarını anlamışlar ve 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerleri boşaltmışlardır.

Sakarya Zaferi İngiltere'yi de Ankara'yı tanımaya zorlamış ve 23 Ekim 1921 günü "Tutsakların Serbest Bırakılması Antlaşması" yapılmıştır.

İtilaf devletleriyle yapılan bu siyasi anlaşmalar Sevr Antlaşması’nın geçerliliğini yitirmesi sonucunu doğurmuştur.

1683’de Viyana önlerinde başlayan Türk bozgunu, Haçlı düşüncesini ve gücünü Sakarya’da kırmıştır. Türk ordusunun Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazanması, Yunan dış politikalarında da köklü değişikliklere neden olmuştur. Sakarya'dan sonra, Yunanlıların "Ankara'nın alınması" ve "Büyük Bizansın kurulması" gibi düşleri Sakarya'nın bulanık sularına gömülecektir. Hatta, Batı Anadolu'daki isteklerini bile unutmuş görünüp, bu kez yerli RumIarın kuracağı bağımsız bir "İyonya Devleti" görüşüne ağırlık verecekler, Avrupa'da da bu görüşe destek sağlamak isteyeceklerdir.

 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
SARIKAMIŞ HAREKÂTI (22 ARALIK 1914-15 OCAK 1915)


Osmanlı Devleti, Almanya ile yapılan anlaşmanın ardından Birinci Dünya Savaşı’na girmek zorunda kalmıştır. Ancak Balkan Savaşı’ndan yeni çıkmış olması ve yeterli hazırlıkları yapma imkânı ve zamanı olmadığından dolayı savaşın ilerleyen dönemlerinde büyük olumsuzluklarla karşı karşıya kalmıştır.



Osmanlı donanmasına bağlı Yavuz ve Midilli gemilerinin Sivastopol’u bombardımanının ardından 1 Kasım 1914 günü Rus Ordusu hududu geçerek baskın tarzında taarruza başlamıştır. Erzurum genel istikametinde ilerleyen Rus Kuvvetleri, 7-12 Kasımda Köprüköy ve 17-20 Kasımda cereyan eden Azap muharebelerini kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Savaşın ilk aylarında meydana gelen bu durum, Ordunun subay ve erleri üzerinde olumlu bir etki yaratmıştır. Ancak ağır zayiat veren 3’üncü Türk Ordusu, geri çekilen düşmanı takip edememiş; daha elverişli bir arazide toplanmak, takviye kuvvetlerinin gelmesini beklemek ve yeni bir Rus taarruzunu karşılamaya hazır olmak amacıyla 8-10 km kadar geri çekilmiştir.


Avrupa’da savaşın mevzi harbine dönüşmesi ve Galiçya’da Avusturyalıların Ruslar karşısında zor durumda kalmaları üzerine Başkomutan Vekili Enver Paşa, müttefiklerin Avrupa’daki yükünü hafifletmek için ”Alman Başkomutanlığının da etkisiyle” Doğu Cephesi’nde Rusların imhasını hedef alan büyük ölçüde kuşatıcı bir taarruza karar vermiştir.


Enver Paşa, icra edilecek bir taarruzla 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Doğu Anadolu’da kaybedilen toprakların (Kars, Batum, Artvin ve Ardahan) geri alınmasını ve müteakiben harekâtın Kafkasya’ya aktarılmasını mümkün görüyordu.


Enver Paşa, bu amaçla 14 Aralık 1914’te İstanbul’dan Köprüköy’e gelmiştir. Taarruzun bahara bırakılmasını öneren 3’üncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’yı görevinden alarak 3’üncü Ordu Komutanlığını kendi üzerine almıştır.

Bu harekâtı icra edecek 3’üncü Ordu; 9, 10 ,11’inci Kolordular ve 2’nci Süvari Tümeninden oluşuyordu. Cephedeki Rus mevcudu 100.000, 3’üncü Ordunun mevcudu ise 120.000 idi. Türk ordusu sayıca fazla olmasına rağmen Ruslar, ağır silah, topçu ve donatım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler.

22 Aralık 1914 - 15 Ocak 1915 tarihleri arasında cereyan eden Sarıkamış Muharebeleri’nde Türk Ordusunun uyguladığı plan, bir kolorduyla düşmanın cepheden tespitini, iki kolorduyla kuzey kanadından kuşatılarak düşman cephesinin 30-35 km kadar gerisindeki Sarıkamış’ın ele geçirilmesiyle büyük düşman kuvvetlerinin imhasını öngörüyordu.




Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz bir arazide o günün koşulları altında kış donatımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yapılan bu harekât çok riskli idi. Özellikle 10’uncu Kolordu birlikleri, Allahuekber Dağları’nı aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar gerekse mevcut silahlar yönünden çok zayiat vermiştir. Nitekim Türk kuvvetlerinin büyük bir kısmı soğuktan donarak ölmüştür. Sarıkamış’a girebilen 300 kişilik bir kuvvet de Ruslar tarafından geri atılmıştır. Bu başarısızlık karşısında Enver Paşa, 10 Ocak 1915’te 3’üncü Ordu komutanlığını Tuğgeneral Hafız Hakkı Paşa’ya devrederek İstanbul’a dönmüştür. Bu muharebelerde Rusların zayiatı 30.000, Türklerin zayiatı ise 60.000 kadardır. Ruslar; Türklerden 200 subay, 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak almışlardır. Bu muharebeler sonucunda Doğu Anadolu, Rusların işgaline maruz kalmıştır.


Bilahare 3’üncü Türk Ordusu, taarruzdan önce işgal etmiş olduğu Azap mevziine (Tutak-Narman hattı) çekilmiştir. Takviye kuvvetler alarak Rus taarruzlarını bu hatta karşılamaya hazırlanmıştır.

Sarıkamış Harekâtı ile ilgili haberler, ancak sonradan kamuoyu gündemine geldiğinden burada olup bitenler çok sonraları açıklığa kavuşturulmuştur.

Sarıkamış Kuşatma Harekâtı; düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan başarılı bir plandı. Ancak stratejinin faktörlerinden zaman ve iklim şartları iyi değerlendirilemediği için bu sonuç kaçınılmaz olmuştur.



Sarıkamış, Türk harp tarihinin en acı muharebelerine sahne olmuştur. Türk Ordusu, ağır koşullar altında yapılan bir muharebede kahramanca savaşmıştır. Türk Ordusunun kayıplarındaki asıl etkenler, çetin arazi ve şiddetli kış şartları ile teçhizat eksikliği ve ikmal yetersizliğidir. Çok ağır koşullar altında kahramanca savaşan Türk askeri, muharebenin sonuna kadar direnmiş, vatanını korumak ve başarıya ulaşmak için sonsuz gayret göstermiştir. Sarıkamış Harekâtı, Türk milletinin vatanı ve kutsal varlıkları uğruna neler yapabileceğinin bir delilidir.
 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
BİRİNCİ İNÖNÜ MUHAREBESİ VE ZAFERİ ( 09 – 11 OCAK 1921 )


Mondros Ateşkes Antlaşması ile İtilaf Devletleri Türklere çok ağır şartlar içeren bir antlaşma imzalattılar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’yi geçemeyen galipler, savaştan sonra silah kullanmadan Anadolu’yu işgale başladılar. İşte böyle bir zamanda “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir... Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olması ile mümkündür. Ben yaşayabilmek için müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple millî istiklal bence bir hayat meselesidir.” diyen Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlatılan Türk İstiklal Savaşı, tüm dünyaya Türk milletinin haysiyetiyle ve şerefiyle yaşamak istediğini göstermişti. Bu süreçte atılan önemli adımlardan birisi de düzenli ordunun kurulmasından sonra kazanılan Birinci İnönü Zaferi’dir.



6 Ocak 1921 günü Bursa’dan Eskişehir yönüne, Uşak’tan Afyon yönüne iki kol hâlinde ileri harekâta başlayan Yunanlılar, 9 Ocak'ta İnönü mevzilerine kadar geldiler. 9 Ocak 1921 günü mevzii ilerisindeki Türk emniyet kuvvetleriyle Yunan öncü kuvvetleri arasındaki muharebeler karanlık basıncaya kadar bütün şiddetiyle devam etti.

Yunan kuvvetleri 10 Ocak 1921 günü saat 06.30’da Adalar Tümeni ile Kovalca-Akpınar, İzmir Tümeni ile de Yeniköy-Teke-Hayriye savunma hattına taarruza başladı. Bir kısım kuvvetleriyle de Söğüt-Gündüzbey doğrultusunda ilerliyordu.

Havanın çok sisli olmasından faydalanan Yunan birlikleri, özellikle demir yolu güneyindeki 11’inci Tümen bölgesinde hızla ilerleyerek İntikam Tepe’yi ele geçirdi. Buradaki muharebeler saat 14.00’e kadar devam etti.

10 Ocak 1921 günü saat 16.00’da Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın teklifi ve Fevzi Paşa’nın emriyle Türk birlikleri Beşkardeşdağı-Zemzemiye-Oklubalı hattına alındılar. Cephe karargâhı da Çukurhisar’a taşındı.

Yunan birlikleri Akpınar-Kovalca hattını işgal ettikten sonra taarruzlarını durdurarak bu hatta kaldılar. Cephenin 61’inci Tümenle takviye edilmeye başlanması, Türklerin ne pahasına olursa olsun savunmaya devam edeceklerini göstermişti. Bu durum karşısında Yunanlılar muharebe meydanında Türk Ordusu karşısında tutunamayacaklarını anlayarak, 11 Ocak 1921 sabahı İnönü mevzilerinden çekilmek zorunda kalmışlardır.


Birinci İnönü Muharebesi’nin kazanılması dolayısıyla TBMM önünde düzenlenen tören ve resmî geçit için hazırlanan milletvekilleri (11 Ocak 1921)
Birinci İnönü Muharebesi’nden sonra komutanlar İnönü mevziilerinde incelemede (10-15 Şubat 1921)


Birinci İnönü Muharebesi’ndeki başarı kesin zaferin bir başlangıcını teşkil etmektedir. Bu zaferin önemini Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK şöyle ifade etmiştir:

“Yeni Türkiye Devleti’nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç kat üstün düşmanı İnönü Meydan Muharebesi’nde mağlup etti. Strateji sanatının en nazik icabatını isabetle uyguladı. İç hatların kullanılmasında harp tarihine parlak bir misal yazdı..."

Birinci İnönü Muharebesi’nin önemli askerî ve siyasi sonuçları olmuştur. Düzenli ordunun ilk zaferi olduğundan Kuvay-ı Milliye'den düzenli orduya geçiş süreci hızlanmış, halkın yeni kurulan Orduya güveni artmıştır. 20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilmiş, egemenlik kayıtsız şartsız millete geçmiş, yürütme ve yasama yetkisi TBMM’ye verilmiştir.

Milli Hükûmetin bu başarısı bütün dünyanın dikkatini çekmiş; Müttefikler, 26 Ocak 1921 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Londra’ya bir heyet göndermesini ve bu toplantıya Ankara Hükûmetinden de temsilci bulundurulmasını istemek zorunda kalmışlardır.

İtilaf Devletleri’nden Fransa ve İtalya, savaş sonrası Millî Hükûmete yakınlaşma göstererek, Türk Kurtuluş Hareketi’ne karşı daha anlayışlı bir tutum içine girmişlerdir.

Savaş öncesi gergin olan Türk-Sovyet ilişkileri, Birinci İnönü Muharebesi’nde kazanılan başarıdan sonra yumuşama göstermiş; bunun sonucu olarak Sovyetler Birliği, Türkiye üzerindeki siyasetini gözden geçirmek ihtiyacını duymuştur.

Sonuç olarak; TBMM Hükûmetinin kurduğu düzenli ordu ile kazandığı bu ilk zafer, onun içte ve dışta tanınmasını sağlayıp, saygınlığını artırmış, daha sonra kazanılacak zaferlerin de bir başlangıcı olmuştur.


 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ ( 18 Mart 1915 )


Birinci Dünya Savaşı’ndaki cephelerden birini oluşturan Çanakkale Cephesi, Türk tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Bu cephe İtilaf devletlerinin Batı Cephesi’nde yaşadıkları çıkmazı gidermek, İstanbul’a ulaşmak ve Rusya’ya destek göndermek gibi hususlar dikkate alınarak açılmıştır.




İtilaf donanmasının amacı, Çanakkale (Çimenlik) ve Kilitbahir tabyalarıyla, mayın bölgesini savunan sabit ve seyyar bataryaları susturmak, mayınları tarayarak 800 metre genişliğinde serbest bir geçit açtıktan sonra Marmara’ya girmekti. Bu amaç doğrultusunda 3 Kasım 1914’te başlattığı bombardımanı 18 Mart 1915’e kadar birkaç kez tekrarladı. Bu bombardımanlarda methal (giriş) bataryaları tamamen susturmakla birlikte istenilen başarı elde edilemedi.



İtilaf donanmasının 18 Mart 1915’te başlattığı bombardıman hem İtilaf devletleri hem de Türk ordusu için dönüm noktası oldu. 18 Mart günkü bombardımanda merkez grubundaki bütün tabyalar yoğun ateş altına alındı. Buna rağmen bu tabyalardan açılan ateşler İtilaf donanması üzerinde etkili oldu. Anadolu Hamidiye Tabyası tarafından ateş altına alınan Bouvet gemisi çok kısa sürede battı. Geminin batmasında Nusret Mayın gemisinin 8 Mart 1915’te döktüğü mayınların büyük etkisi görüldü.



Daha sonra Irresistable gemisi isabet alarak akıntıyla önce Karanlık Liman ve sonra Dardanos Bataryası doğrultusunda sürüklendi. Saat 19.30’da battı. Irresistable’ın yanına gelmekte olan Ocean da isabet aldı, akıntıyla Morto Körfezi’ne girdi ve saat 22.30’da battı. Inflexible, Suffren ve Gaulois savaş gemileri de ağır yara aldı.




Bu durum karşısında Birleşik Filo Komutanı, gemilerine Bozcaada’ya çekilme emri verdi.

Yaklaşık yedi saat devam eden şiddetli muharebe sırasında İtilaf devletleri donanması Türk mevzilerine tonlarca mermi yağdırmıştır. Bu kadar yoğun bir ateşe rağmen Türk ordusunun zayiatı 24 şehit, 43 yaralıdır. Dört ağır top harap olmuş, üç top hasara uğramış bir cephanelik infilak etmiştir. İtilaf devletlerine ait donanmada ise, üç muharebe gemisi (Bouvet, Irresistable, Ocean) batmış, iki muharebe gemisi bir muharebe kruvazörü de (Inflexible, Gaulois, Suffren) ağır hasara uğramıştır. İnsan zayiatı çoğu ölü olmak üzere 800 kişiyi bulmuştur.

Deniz harekâtı, Birleşik Filonun savaş gücünün üçte birini yitirdiği ağır bir yenilgiyle son bulmuş; ancak bu yenilgi Çanakkale Cephesi’nin tamamen kapanmasına yol açmamıştır. İtilaf devletleri kara gücünün de dahil edildiği yeni bir taarruz hazırlığı içine girmiştir.

18 Mart Deniz Zaferi, Türk askeri için 25 Nisan 1915’te başlayan kara muharebelerinde büyük bir moral kaynağı olmuş, bu ruhla yapılan savaşta İtilaf güçleri tamamen Çanakkale Cephesi’nden atılmıştır.

 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
İKİNCİ İNÖNÜ MUHAREBESİ (23 Mart – 1 Nisan 1921)

Milli mücadele sürecinde kazanılan Birinci İnönü zaferi üzerine İtilaf Devletleri Sevr Antlaşmasında Türkler lehine bir değişiklik yapılmasını görüşmek üzere Londra’da bir konferans toplanmasını kararlaştırmışlardır. 21 Şubat – 11 Mart 1921 tarihleri arasında toplanan bu konferansta, Türk devleti lehine bir sonuç çıkmamış ve mücadeleye devam kararı alınmıştır.

Yunanistan, Londra Konferansı henüz sona ermeden, Anadolu’da yeni bir taarruz yapmak üzere hazırlıklara başlamıştır. Türk Genelkurmayı, Yunanlıların asıl kuvvetleriyle gerek Eskişehir ve gerekse Afyon istikametinde bir taarruza girişeceğini önceden öngördüğü için zamanında gerekli düzeni almış, bir miktar da kuvvet toplayabilmiştir. Ancak yine de insan ve silah yönünden Yunanlılara bir üstünlük sağlayamamış, bu nedenle de İnönü ve Dumlupınar mevzilerini kuvvetlendirmeye çalışmıştır.


Yunan ordusu bu sırada Bursa, Uşak ve bu şehirlerin doğusunda, İzmit ve Gebze’de gruplandırılmıştır. Türk kuvvetleri ise Eskişehir’in kuzey batısında, Dumlupınar’ın doğusunda ve Kocaeli cephesinde bulunmaktadır. İkinci İnönü Muharebesine Türk Ordusu Batı ve Güney Cephesi Komutanlıkları ile Kocaeli Grubu ve Kastamonu ve Havalisi Komutanlıklarıyla katılmıştır. Şubat 1921 ortalarında Yunanlıların Anadolu’daki Küçük Asya Ordusu 1 inci ve 3 üncü Kolordulardan oluşmuştur.

Muharebeler, 23 Mart 1921 günü sabah erken saatlerden itibaren, 3 üncü Yunan Kolordusunun Batı Cephesinden, 1 inci Yunan Kolordusunun da Güney Cephesinden ileri harekete geçmesiyle başlamıştır. Yunan kuvvetleri 27 Mart’a kadar Türk örtme kuvvetleri ile muharebelere girişerek oyalanmışlar ve İnönü mevzilerine dört günde gelebilmişlerdir. 28 Mart günü Metristepe ve Kanlısırt’ı ele geçirmişlerdir. Bu sırada yapılan Türk gece taarruzları başarılı olamamıştır. O sırada güneydeki 1 inci Yunan Kolordusu 24 Mart günü Dumlupınar mevziini ele geçirdikten sonra 28 Mart günü Afyon’u işgal etmiş ve doğuya doğru ilerlemeye başlamıştır. 3 üncü Yunan Kolordusu da 30 Mart’ta tekrar taarruza geçmiş, ancak Türk sağ kanadı bu saldırıyı geri püskürtmüştür. Ankara’dan yetiştirilen taze kuvvetler sarsılmış bulunan Türk sağ kanadını takviye ederek Yunanlılara karşı giriştiği saldırı ile onların taarruz gücünü kırmıştır. Metristepe’ye o gün yapılan taarruz Yunan birliklerince durdurulmuş ve buradaki süvari tugayını alarak asıl Türk karşı taarruzunu beklediği batı kanadına göndermiştir. 30 Mart’ta bu taarruzu hazırlayan İsmet Paşa ertesi gün taarruza geçmeye karar vermiştir. Fakat daha sonra Yunan birliklerinin 1 Nisan günü sabahın erken saatlerinde geri çekilme emri verdiği anlaşılmıştır. Metristepe’ye gelen İsmet Paşa muharebenin kazanıldığını müjdeleyen raporunu yazmıştır.

23 Mart – 1 Nisan 1921 tarihleri arasında devam eden İkinci İnönü Muharebesi Türk Kuvvetlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu muharebede Türk tarafının zayiatı 44 subay, 637 er şehit; 102 subay, 1.720 er yaralı, 10 subay ile 1.359 er kayıp ve esir olmak üzere toplam 3.875’tir.

Yunan tarafının zayiatı ise 53 subay, 669 er ölü, 149 subay, 2.874 er yaralı, 9 subay, 384 er esir veya kayıp olmak üzere toplam 4.148’dir.


TBMM Başkanı Mustafa Kemal İkinci İnönü Zaferinden sonra Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa ile Çankaya’da (4 Haziran 1921)


Zafer haberi üzerine TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa 1 Nisan 1921’de gönderdiği yazıda İsmet Paşa’yı “Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz” sözleriyle kutlamıştır.

İkinci İnönü zaferinin kazanılması üzerine Fransızlar Zonguldak'tan, İtalyanlar da Güney Anadolu'dan askerlerini çekmeye başlamışlardır.

İkinci İnönü zaferi ulusal bağımsızlığın gerçekleşmesi yolunda atılan en önemli adımlardan birini teşkil etmiştir.


 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
ARIBURNU MUHAREBELERİ (25 NİSAN-20 ARALIK 1915)


Birinci Dünya Savaşı’nın gidişatını değiştiren Çanakkale Muharebeleri; önce boğazda geçen ve 18 Mart 1915’te İngiliz ve Fransız donanmalarının yenilgisiyle sonuçlanan deniz harekâtı, bunu izleyen Gelibolu Yarımadası ve Anadolu yakasında geçen kara muharebeleri şeklinde cereyan etmiştir. Zamanın en ileri teknoloji ürünü silahlarıyla donatılmış üstün düşman kuvvetlerine karşı eski toplar ve yetersiz cephaneyle savunma yapmak zorunda kalan Türk birlikleri insanüstü mücadele vererek bir destan yaratmışlardır.

Deniz muharebelerindeki yenilgiden sonra karaya asker çıkarmak suretiyle Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirmeye karar veren İtilaf devletleri, 25 Nisan 1915’te Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine çıkarma yapmışlardır. Arıburnu bölgesi için Avusturalya ve Yeni Zelandalılardan oluşan Anzak Kolordusu ile 2’nci Tali Filo görevlendirilmiştir.


İlk çıkarmanın Kabatepe-Arıburnu arasındaki bölgeye yapılması planlanmış olmasına rağmen çıkarma araçlarının akıntının etkisi ile kuzeye kayması sonucu Büyük ve Küçük Arıburnu bölgesine çıkarma yapılmıştır. Arıburnu bölgesine çıkan Anzak Kolordusunun karşısında, gözetleme görevi yapan iki mangadan ibaret bir Türk birliği bulunuyordu. Anzakların şiddetli topçu ve donanma ateşleri karşısında inatla direnen bu birliğin imdadına 27’nci Alay yetişerek Kemalyeri-Merkeztepe genel istikametinde Anzak kuvvetleri üzerine taarruza başlamıştır. Bu sırada 19’uncu Tümen Komutanı olan Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK), kendi inisiyatifini kullanarak 57’nci Alay ile bir dağ bataryası ve bir sıhhiye müfrezesini Kocaçimen’e yöneltmiş ve Conkbayırı’na doğru ilerleyen Anzak kuvvetlerine karşı taarruza geçmiştir.


Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Conkbayırı’na çıkarken dağınık olarak çekilmekte olan bir er grubuna: “Neden çekiliyorsunuz? Düşmandan kaçılmaz, düşmanla savaşılır. Cephaneniz kalmadıysa süngüleriniz vardır. Süngü tak, yere yat...” komutu vererek olaya tam zamanında el koymuştur. 57'nci Alaya da: “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.” şeklinde taarruz için emirler vermiştir. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in emrindeki birliklerin İtilaf donanmasının yoğun bombardıman ateşi altında Anzaklar üzerine yaptıkları taarruz sonucunda buradaki Anzakların ilerlemesi durdurulmuştur. Kilit noktası durumunda olan Conkbayırı ve Kocaçimen Tepelerinin tutulması sağlanmış ve Anzaklar geri çekilmeye mecbur edilmiştir.

Başkomutan Enver Paşa ile 5’inci Ordu Komutanı Liman Von Sanders birlikte bir plan hazırlamışlar ve Arıburnu’ndaki İtilaf kuvvetlerini yerlerinden söküp atmak üzere yeni bir taarruz yapmaya karar vermişlerdir. 19 Mayıs 1915’te yapılan taarruz, İngiliz ve Anzakların çok şiddetli, etkili yan ateşi yapan makineli tüfeklerinin, piyade ateşlerinin ve el bombalarının etkisiyle durdurulmuştur. Türk birlikleri eski mevzilerine dönmüşler ve burada bulundukları hatları savunarak tahkime çalışmışlardır. Bundan sonra muharebeler, mevzii muharebelerine dönüşmüştür. Mayıs ayının sonlarına doğru Arıburnu bölgesindeki muharebeler şiddetini kaybetmeye başlamıştır.

Arıburnu bölgesinde karşılıklı taarruzlar 1915 yılı Ağustos ayına kadar sürmüştür. Ancak 27 Nisan 1915’te oluşan mevziler (Cesarettepe doğusu-Bomba Sırtı-Kırmızı Sırt-Kanlısırt) değişmemiştir.



İngilizlerin 6 Ağustos’ta Arıburnu’na yeni kuvvetler çıkararak Kanlısırt istikametinde taarruza başlamaları sonucu muharebeler şiddetlenmiştir. Yapılan karşılıklı taarruzlar sonucunda çok kanlı muharebelere rağmen bir sonuç elde edilememiş ve İngilizlerin Kanlısırt’a yönelttikleri taarruzlar Türk birlikleri tarafından püskürtülmüştür. Ancak Türk taarruzları da İngilizlerin çok sayıda el bombası kullanması sonucu durdurulmuştur.

İngilizler, 6 Ağustos 1915’te Conkbayırı’na da taarruza geçmişlerdir. Böylelikle Conkbayırı güneyi-Kocaçimen blokuna hâkim olan İngilizler, Çanakkale Boğazı’na ulaşarak boğazı kontrol eder duruma geleceklerdi. Bu bölgede bulunan 19’uncu Tümen Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal, birlikleri ile yaptığı başarılı savunma ve karşı taarruzlar sonunda İngilizlerin taarruzlarını sonuçsuz bırakmış ve İngilizlerden önce Conkbayırı ve Kocaçimen Tepesi bölgesini kapatarak onların amaçlarına ulaşmalarını engellemiştir.

Aralık 1915’e kadar Arıburnu bölgesinde önemli bir gelişme olmamış, zaman zaman mevzi çatışmaları devam etmiştir. Ancak bu tarihten sonra İtilaf devletleri, Çanakkale Cephesi’ne kuvvet ayıramayacaklarını, buradaki amaçlarına ulaşamayacaklarını ve Türk birliklerinin bölgedeki savunmasını söküp atamayacaklarını; kısacası Çanakkale’nin geçilmez olduğunu anlamaları sonucunda 7 Aralık 1915’te Çanakkale Cephesi’nin boşaltılmasına karar vermişlerdir. İngilizler 8-20 Aralık 1915’te Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini boşaltmışlardır.
 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
SEDDÜLBAHİR MUHAREBELERİ (25 Nisan 1915 - 9 Ocak 1916)






11 Kasım 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı Devleti’nin savaştığı cephelerden biri, Çanakkale Cephesidir.


Çanakkale Muharebeleri, denizde ve karada olmak üzere dokuz ay sürmüş ve çok şiddetli çarpışmalara sahne olmuştur. İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill’in önerileri doğrultusunda cephenin açılmasını kabul eden İngiliz Hükûmeti, 17 Şubat 1915’te Boğaz’ın donanmayla geçilmesine karar vermiştir. İlk bombardıman 19 Şubat 1915 sabahı başlamıştır.


Ancak İtilaf devletleri donanması o gün istediği sonucu alamamıştır. Daha sonra da Boğaz’dan bombardımana devam edilmiştir. Boğaz’a en büyük saldırı 18 Mart 1915’te yapılmıştır. O gün yapılan muharebede ise Müttefik donanmasından üç muharebe gemisi (İrresistable, Ocean, Bouvet) batmıştır. İki muharebe gemisi ve bir muharebe kruvazörü de (Inflexible, Gaulois, Suffren) ağır hasara uğramış, mayınlar da onlara son darbeyi vurmuştur. Böylece Müttefik donanmasının Boğaz’ı terk etmesiyle tarihin bu büyük “Boğaz Muharebesi” Türklerin kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.


18 Mart yenilgisinden sonra Müttefikler, karaya asker çıkarmak suretiyle Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirmeye karar vermişlerdir. 25 Nisan 1915’te Müttefik kuvvetler, Seddülbahir ve Arıburnu’na donanmanın ateş desteği altında asker çıkarmaya başlamışlardır. Seddülbahir’de, Sarıtepe güneyi, İkiz Koyu, Teke Koyu, Ertuğrul Koyu, Morto Koyu’na çıkarma harekâtına başlamışlardır. İlk hedef olarak Alçıtepe ele geçirilecek, Kilitbahir platosuna ilerlenerek merkez tabyaları susturulacak, boğaz giriş bölgesi elde edilecekti.

Seddülbahir kıyılarına çıkarma yapan İngiliz kuvvetleri, bu kıyıları savunan kahraman Türk askerinin çok şiddetli mukavemeti ile karşılaşmışlardır. Bu çıkarma sırasında 26’ncı Alayın 3’üncü Taburu da her türlü takdirin üzerinde bir cesaret ve kahramanlıkla Müttefik kuvvetlere karşı mücadele etmiştir. Bu taburun komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey, taburun yarı mevcudunu kaybettiği hâlde çekilmeyi düşünmemiş ve karşı taarruzla zafer azim ve kararını muhafaza etmiştir. Bu sırada Alaya bağlı beş mangadan oluşan bir takıma, başında subay kalmadığı için Ezineli Yahya Çavuş komuta etmiş ve Ertuğrul Koyu’nu 12 saat savunarak çıkarma yapan İngilizleri bertaraf etmiştir.


1962’de Seddülbahir köyünün iki km batısında Göztepe mevkiinde Yahya Çavuş ve arkadaşları için inşa edilen anıta yazılmış olan:
“Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular
Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.
Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.”sözleri Yahya Çavuş ve nice Yahya Çavuşları anlatmaktadır.


25 ve 26 Nisan günlerinde, Türk askerinin direnişi karşısında çok büyük zayiat veren İngiliz kuvvetleri hedefleri olan Alçıtepe’yi ele geçirememişlerdir. Donanmanın ateş desteği ve takviyeler ile kıyıda tutunabilmişlerse de bu mevkii ele geçirmek amacıyla birkaç kez daha girişimde bulunmuşlardır. Bu amaçla tekrar harekete geçen 2 İngiliz, 1 Fransız tugayından oluşan Müttefik ordusu, 28-30 Nisan 1915 tarihleri arasında yapılan 1’inci Kirte Muharebesi’nde Türk askerinin savunması karşısında başarısızlığa uğramış ve ilk mevzilerine geri dönmek zorunda kalmıştır. 2’nci Kirte Muharebesi’nde (06-08 Mayıs 1915) de 2 tümenle taarruza başlayan Mütetfik kuvvetleri Türk birliklerinin karşı taarruzlarıyla geri püskürtülmüştür.



Arıburnu Cephesi’nde Türk birliklerinin 19 Mayıs’ta başlattığı taarruzun başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Müttefik kuvvetlerin komutanı General Hamilton, bu durumdan yararlanarak Yassıtepe-Alçıtepe hedeflerini ele geçirmek amacı ile taarruza karar vermiştir. Taarruzunun ara hedefi olarak üçüncü defa Kirte köyüne yönelmişlerdir. 3’üncü Kirte Muharebesi (04-06 Haziran 1915) olarak adlandırılan bu muharebede, İngiliz ve Fransız kuvvetleri mevzilerimize 200 - 400 metre kadar girmişse de Türk ihtiyat birlikleri devreye girerek kısa zamanda bu girmeleri durdurmuştur. Bundan sonra Fransız Kolordusu, Kerevizdere sırtlarına yönelmiştir. 21-22 Haziran 1915 tarihleri arasında yapılan 1’inci Kerevizdere Muharebesi’nde, Türk savunması karşısında Fransız taarruzları bir sonuç vermemiştir.

Sonok Anıtı

Şehitlik; 4-6 Haziran 1915’te yapılan 3 ncü Kirte Muharebesi’nde şehit düşen askerlerimiz adına 1915 yılında inşa edilmiştir.



Havuzlar Şehitliği
Şehitlik; 21 Haziran 1915’te yapılan Kerevizdere Muharebelerinde şehit düşen askerlerimiz adına 1960’ta inşa edilmiştir.
Zığındere Şehitliği (Nuri Yamut Anıtı)
Şehitlik; 28 Haziran-5 Temmuz 1915’te yapılan Zığındere Muharebelerinde şehit düşenler adına Korgeneral Nuri Yamut tarafından 1943 yılında yaptırılmıştır.


Seddülbahir bölgesi muharebeleri içinde Türklerin en çok zayiat verdikleri muharebe, 28 Haziran-05 Temmuz 1915 tarihleri arasındaki Zığındere Muharebesi’dir. Zığındere’yi ele geçirmek isteyen İtilaf kuvvetleri bu muharebede hedeflerine ulaşamamışlardır.

Kerevizdere sırtlarını ele geçirmek için deniz ve kara topçularınca desteklenen İngiliz ve Fransız tümenleri tekrar taarruza geçmişlerdir. 2’nci Kerevizdere Muharebesi (12-13 Temmuz 1915) olarak adlandırılan bu muharebede Türk kuvvetlerinin karşı taarruzları ile İtilaf kuvvetlerinin ilerlemesi durdurulmuştur. Seddülbahir bölgesindeki harekât, diğer bölgelerde olduğu gibi Ağustos ayından itibaren mevzii muharebesine dönüşmüştür.

Çanakkale Savaşı sonunda, İtilaf devletleri denizden ve karadan Boğazı aşamayarak Aralık 1915’ten itibaren çekilmeye başlamışlardır. 8-9 Ocak 1916 gecesi, Seddülbahir’deki son birliğin de geri çekilmesiyle Çanakkale Cephesi’ndeki muharebeler Türklerin zaferiyle sona ermiştir.



“Çanakkale Geçilmez” özdeyişini tarihe, "Çanakkale Geçilmez" övüncünü Türk ulusuna armağan eden büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak üzere Çanakkale’nin eşsiz kahramanlarını, Türk ulusunun ve ordusunun yiğit evlatlarını minnet ve şükranla anıyoruz.
 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
KUTÜ’L-AMMARE ZAFERİ (29 NİSAN 1916)



11 Kasım 1914’te Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı Devleti’nin savaştığı cephelerden biri, İngilizlere karşı oluşturulan Irak cephesidir. Osmanlı dönemi kaynaklarında Irak-ı Arap olarak adlandırılan bölge, jeopolitik ve stratejik bakımdan önem arz eden Dicle-Fırat havzasında tarihteki Mezopotamya’yı (Verimli Hilal) içine alır ve Basra Körfezine kadar uzanır.
24 Kasım 1914’te Basra’yı işgal eden İngilizler, 3 Haziran 1915 tarihinde Kutü’l-Ammare’yi, Temmuz ayı sonlarına doğru da Nasıriye’yi işgal etmişlerdir. Bunun üzerine Türk birlikleri Bağdat’ın hemen güneyindeki Selmanpâk mevziine çekilmişlerdir. İngilizler 21-22 Kasım 1915’te Selmanpâk mevziine taarruza başlamışlardır. 23 Kasım 1915’de 51 nci Türk Tümeninin kuzeyden yaptığı karşı taarruz üzerine İngiliz kuvvetleri, 4.000 kişi zayiat vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır.


Geri çekilen İngiliz Kuvvetleri teması keserek 3 Aralık sabahı Kutü’-l Ammare’ye ulaşmışlardır. General Townshend Kutü’l-Ammare’ye kapanarak burayı bir kale gibi savunmaya karar vermiştir. Türk kuvvetleri takviye birliklerinin gelmesiyle 5 Aralık günü Kutü’l-Ammare’ye taarruz etmişlerdir. Irak Ordusu Komutanlığı, 8 Aralık 1915 tarihinde General Townshend’e gönderdiği mesajda, direnmemesi ve Türk kuvvetlerine teslim olması çağrısında bulunmuş, ancak Townshend’dan olumsuz cevap gelmesi üzerine 14 Aralık 1915 tarihinde birliklerine taarruz emrini vermiştir. 15 Aralık günü de devam eden taarruzda bir sonuç alınamamış ve taarruza son verilmiştir. Ancak kuşatmanın daha şiddetli devamı kararlaştırılmıştır. İngilizler, Kutü’l-Ammare’de mahsur kalan General Townshend’i kurtarmak için bundan sonra Aralık 1915-Nisan 1916 tarihleri arasında pek çok girişimde bulunmuşlar, ancak sonuç alamamışlardır. Bu başarısız girişimler üzerine İngiliz Kolordu Komutanı bütün ümidini kaybetmiştir. İngiliz makamlarınca deniz ve kara yoluyla Kutü’l-Ammare’ye yardım gönderme girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bundan sonra Türk makamlarıyla yapılan görüşmelerde teslim şartlarının müzakeresine başlanmış ve General Townshend, 29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmuştur. Türkler, Kutü’l-Ammare’de İngilizlerden başta İngiliz Tümen Komutanı General Townshend olmak üzere bir tümeni esir almışlardır.

Irak Ordusu Komutanı Halil Paşa Kutü’l-Ammare zaferinden sonra 6 ncı Orduya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:
“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”



Dicle ve Fırat boyunda 1915-1916 yıllarında yapılan çetin mücadelelerin ardından 29 Nisan 1916’da Kutü’l-Ammare zaferinin kazanılmasında vatan müdafaası için her türlü sıkıntı ve yokluklara göğüs gererek canlarını veren kahraman Türk askerlerini 92 yıl sonra bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun!...


Sonuç olarak; Kutü’l-Ammare Muharebesi; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun zor şartlar ve imkansızlıklar içerisinde, Çanakkale’den sonra İngilizlere karşı kazandığı ve bir tümeni bütün personeli ile birlikte esir aldığı eşsiz bir zaferdir.

 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI (20 TEMMUZ 1974)



1959 yılında Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan Zürih (11 Şubat 1959) ve Londra Anlaşmaları (19 Şubat 1959) ile bu ülkelerin garantörlüğünde Türk ve Rum halklarının ortak eşitliğine dayalı olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Rum toplumu lideri Makarios Cumhurbaşkanı, Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilmiştir. Ancak, 1963 yılından itibaren Rumların silahlı saldırıları sonucu Kıbrıs Türkleri ülke yönetiminden baskı ile uzaklaştırılmıştır. Rumların, adayı Yunanistan’a bağlama hedefine ulaşmak yani Enosis'i gerçekleştirmek üzere yürüttükleri saldırılar ve ambargolar 1963-1974 yılları arasında artarak devam etmiş, Kıbrıs Türk halkı adanın %3’lük bir bölümüne sıkıştırılmıştır.
1974’e gelindiğinde Yunan Cunta Hükûmeti, adanın ilhak edilme zamanının geldiğine inanmış, fakat Makarios’u da bu ilhak için engel olarak görmüştür. Bu sebeple Atina, adadaki Yunan subayları vasıtasıyla Makarios’u iktidardan düşürmeye çalışmıştır. Nihayet 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’da iktidarda bulunan cuntanın desteğiyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı darbe yapan Nicos Sampson, adayı Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan süreci başlatmıştır. Sampson darbesinden sonra Cunta, hem kendine karşıt olan soydaşı Kıbrıslı Rumları hem de Türkleri katletmeye başlamıştır.


Gelişen bu olaylar üzerine Kıbrıs’ta garantör olan Türkiye, 20 Temmuz 1974 günü, adaya müdahale ederek uzun süredir devam eden çatışmalara, kan dökülmesine ve çekilen acılara son vermek üzere harekete geçmiştir. Türkiye, 1959 yılında hazırlanan ve 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla uluslararası geçerlilik kazanan Garanti Anlaşması’ndan doğan haklarını kullanarak söz konusu müdahaleyi gerçekleştirmiştir.

20 Temmuz 1974 sabahı başlayan Birinci Barış Harekâtı, Türk birliklerinin Lefkoşa-Hamitköy-Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine hava indirme, Yavuz plajına da çıkarma yapmasıyla başlamıştır. 21 Temmuzda Türk uçakları Rum mevzilerine karşı harekete geçmiş; 4’üncü Paraşüt Taburu ile birleşen Kıbrıs Türk Kuvvetleri, Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başlamıştır.


Bu arada 2’nci ve 3’üncü Komando Taburları da Zeytinli istikametinde ilerlemişlerdir. 22 Temmuz günü 3’üncü Paraşüt Taburunun taarruzu sonucu, Deliktepe düşerken Türk birlikleri önce Girne’ye girmiş, daha sonra Lefkoşa’ya yönelmiştir. Böylece Girne-Lefkoşa hattı birleştirilmiştir.


Gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin çağrısı gerek Kıbrıs'taki çıkarmanın askerî durumu nedeniyle; Türkiye, 22 Temmuz günü saat 17.00’den itibaren harekâta son vermiştir. Ancak bu ilk Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğinin sağlanabilmesi için yeterli olmaktan uzaktır. Lefkoşa-Girne yolunun denetim altına alınmasıyla, Lefkoşa’nın Türk kesiminin denizle bağlantısı sağlanmıştır. Bunun dışında kalan yerleşim bölgelerinde ise, başta Magosa olmak üzere çok sayıda Türk güvenlikten yoksun kalmış; Rum ve Yunan kuvvetlerinin merhametine bırakılmıştır.


Kıbrıs’ta ateşkes sağlanması ile birlikte Yunan Hükûmeti istifa etmiş, Karamanlis Fransa’dan Atina’ya dönerek ulusal birlik hükûmeti kurmuş, Kıbrıs’ta ise Sampson iktidardan çekilerek yerine eski Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides geçmiştir.

Kıbrıs konusunda garantör devlet olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın Dışişleri Bakanları Cenevre’de bir araya gelerek, 25-30 Temmuz ve 8-13 Ağustos tarihleri arasında iki aşamada barış koşullarını görüşmüşlerdir. Burada Kıbrıs Türklerini temsil eden heyet, adanın yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, iki kesimli bir federasyon kurularak Türk tarafına %34 toprak bırakılması gerektiğini belirtmiş, Rumlar ve Yunanistan buna yanaşmamıştır.


Tüm bu gelişmeler üzerine Türkiye, 14 Ağustos sabahı “İkinci Barış Harekâtı”nı başlatmıştır. Harekâtın amacı, doğuda Magosa ve batıda da Lefke’ye kadar olan bölgelerin Rum işgalinden kurtarılmasıydı. Plan dâhilinde hareket eden Türk Ordusu, 15 Ağustos günü Magosa’yı, 16 Ağustos günü de Lefke’yi ele geçirmiştir.


Türkiye’nin 16 Ağustos 1974 tarihinde ateşkes ilan etmesini müteakip, yıllardır ekonomik ve toplumsal zorluklar içinde yaşayan Kıbrıslı Türkler özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Türk Ordusunun o tarihten bugüne kadar Kıbrıs'ta devam eden varlığı, adadaki barışın ve her iki tarafın güvenliklerinin teminatı olmuştur.



 
Üst