- Katılım
- 26 Ocak 2013
- Mesajlar
- 4,217
- Tepkime puanı
- 124
- Puanları
- 63
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.”
Yahya Kemal’e ait olan bu şiir ile lise yıllarında edebiyat derslerinde
karşılaşmayanımız yoktur. Hep bir ölümün ardından söylendiği vurgulanır şiir
anlatılırken ama işin arka boyutu tam da böyle değildir. Her şiir aslında bazen yarım kalan bir hikayenin bazen bitmemiş bir aşkın dışa aktarılmış, sözlere dökülmüş halidir.
Yahya Kemal Divan şiiri geleneği ile yeniyi bilen bunları sentezleyen dönemin en
büyük şairidir. Akademisyen, şair… Yaşadığı dönemin en büyük şairlerinden biri.
Darülfünun’da (İstanbul Üniversitesi’nin o dönemki adı), bir dönem de Bahriye
Mektebinde ders verir.
Daha ismi yeni yeni duyulacak olan geleceğin büyük şairi Nazım Hikmet’e ders
vermek için Nazım’ın evine gelip gider. Hatta Nazım‘ın bir kedi üzerine yazdığı şiiri beğenir ve kediyi görmek ister ve kediyi gördükten sonra Yahya Kemal “Sen bu pis, uyuz kediyi övmesini biliyorsun, şair olacaksın” der.
Yahya Kemal ders vermek için eve gelip gider. Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım o dönem de güzelliği ile dillere destan bir ressamdır. Eşinden ayrılmış genç, güzel ve dul bir kadındır. Yahya Kemal ile Celile Hanım arasında duygusal bir bağ oluşur.
Yahya Kemal hovarda bir adam hiç olamamıştır. Duygusal bakan, seven adamdır o. Öyle ki Celile Hanım’ı kıskanır her davete, her yere gitmesine karşıdır.
Celile Hanım’da boş değildir. Bu kıskançlık belirtisi tatlı gönül koymalara,
yasaklara uyar. Öyle ki aralarında mektuplaşmalarda Celile Hanım “Canımın içi pek göresim geldi” diye sözler sarf edecek kadar bağ kurmuştur.
Nazım Hikmet daha lise çağında genç bir delikanlıdır. Annesi ile hocası arasındaki bu münasebeti onaylaması mümkün değildir ve bir gün hocasının vestiyerdeki paltosunun cebine “Hocam olarak girdiğiniz bu evden babam olarak çıkamazsınız” diye not bırakır. Tehdit etmenin en kibar hali bu olsa gerek. Yahya Kemal’in bu nottan sonra çekindiği ve uzak kaldığı anlatılır. Celile Hanım’ın kadın başına cesurluğuna rağmen Yahya Kemal uzaklaşmış ve münasebeti kesmiş, ama Celile Hanım’a olan duygularını içten içe bohem bir tarzda sürdürmüştür.
Celile Hanım’a bir mektup gider. Evlenme teklifi beklerken umulmadık bir veda olur bu mektup. İstanbul’dan uzaklaşmak en çıkar yoldur. Paris’e gidip resim üzerine çalışmak ister. Güçlü kadın Celile Hanım Paris’e giderken limandan kalkan gemiyi hüzünlü bir çift göz izlemektedir. İşte Yahya Kemal hüzünlü yarım kalmış bir aşka veda ediyordur limanda ve hepimizin bir ölüm üzerine yazılmış olduğunu sandığımız mısraları yarım bırakılmış, cesaret bulamayınca sönmüş bir aşkın ölümü üzerine yazmıştır, sevdiği kadına uzaktan bir veda ile.
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
Bundan sonra hayatına başka kadınlar da girmiş ama hiçbiriyle evlenmeyi
düşünmemiştir. Kendisini cezalandırmıştır. Değil evlenmek, bir ev sahibi dahi
olmamıştır. Hayatı otel odalarında, pansiyonlarda geçmiştir Yahya Kemal’in.
Yahya Kemal Paris’te Fransız şairlerinin bohem havasını almaktansa Moskova’dan materyalist, maddeci bir ruhu kapsaydı belki de yarım kalan bir aşk olmayacaktı.
Belki de, bu şiir hiçbir zaman yazılmayacaktı.
Ve belki de, gerçekten kavuşamamaktır aşk…
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.”
Yahya Kemal’e ait olan bu şiir ile lise yıllarında edebiyat derslerinde
karşılaşmayanımız yoktur. Hep bir ölümün ardından söylendiği vurgulanır şiir
anlatılırken ama işin arka boyutu tam da böyle değildir. Her şiir aslında bazen yarım kalan bir hikayenin bazen bitmemiş bir aşkın dışa aktarılmış, sözlere dökülmüş halidir.
Yahya Kemal Divan şiiri geleneği ile yeniyi bilen bunları sentezleyen dönemin en
büyük şairidir. Akademisyen, şair… Yaşadığı dönemin en büyük şairlerinden biri.
Darülfünun’da (İstanbul Üniversitesi’nin o dönemki adı), bir dönem de Bahriye
Mektebinde ders verir.
Daha ismi yeni yeni duyulacak olan geleceğin büyük şairi Nazım Hikmet’e ders
vermek için Nazım’ın evine gelip gider. Hatta Nazım‘ın bir kedi üzerine yazdığı şiiri beğenir ve kediyi görmek ister ve kediyi gördükten sonra Yahya Kemal “Sen bu pis, uyuz kediyi övmesini biliyorsun, şair olacaksın” der.
Yahya Kemal ders vermek için eve gelip gider. Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım o dönem de güzelliği ile dillere destan bir ressamdır. Eşinden ayrılmış genç, güzel ve dul bir kadındır. Yahya Kemal ile Celile Hanım arasında duygusal bir bağ oluşur.
Yahya Kemal hovarda bir adam hiç olamamıştır. Duygusal bakan, seven adamdır o. Öyle ki Celile Hanım’ı kıskanır her davete, her yere gitmesine karşıdır.
Celile Hanım’da boş değildir. Bu kıskançlık belirtisi tatlı gönül koymalara,
yasaklara uyar. Öyle ki aralarında mektuplaşmalarda Celile Hanım “Canımın içi pek göresim geldi” diye sözler sarf edecek kadar bağ kurmuştur.
Nazım Hikmet daha lise çağında genç bir delikanlıdır. Annesi ile hocası arasındaki bu münasebeti onaylaması mümkün değildir ve bir gün hocasının vestiyerdeki paltosunun cebine “Hocam olarak girdiğiniz bu evden babam olarak çıkamazsınız” diye not bırakır. Tehdit etmenin en kibar hali bu olsa gerek. Yahya Kemal’in bu nottan sonra çekindiği ve uzak kaldığı anlatılır. Celile Hanım’ın kadın başına cesurluğuna rağmen Yahya Kemal uzaklaşmış ve münasebeti kesmiş, ama Celile Hanım’a olan duygularını içten içe bohem bir tarzda sürdürmüştür.
Celile Hanım’a bir mektup gider. Evlenme teklifi beklerken umulmadık bir veda olur bu mektup. İstanbul’dan uzaklaşmak en çıkar yoldur. Paris’e gidip resim üzerine çalışmak ister. Güçlü kadın Celile Hanım Paris’e giderken limandan kalkan gemiyi hüzünlü bir çift göz izlemektedir. İşte Yahya Kemal hüzünlü yarım kalmış bir aşka veda ediyordur limanda ve hepimizin bir ölüm üzerine yazılmış olduğunu sandığımız mısraları yarım bırakılmış, cesaret bulamayınca sönmüş bir aşkın ölümü üzerine yazmıştır, sevdiği kadına uzaktan bir veda ile.
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
Bundan sonra hayatına başka kadınlar da girmiş ama hiçbiriyle evlenmeyi
düşünmemiştir. Kendisini cezalandırmıştır. Değil evlenmek, bir ev sahibi dahi
olmamıştır. Hayatı otel odalarında, pansiyonlarda geçmiştir Yahya Kemal’in.
Yahya Kemal Paris’te Fransız şairlerinin bohem havasını almaktansa Moskova’dan materyalist, maddeci bir ruhu kapsaydı belki de yarım kalan bir aşk olmayacaktı.
Belki de, bu şiir hiçbir zaman yazılmayacaktı.
Ve belki de, gerçekten kavuşamamaktır aşk…