Açık hava sinemalarının henüz ortadan kaybolmadığı bir dönemde, henüz çok gençken yaz mevsiminin sonlarında bir akşam havanın soğumasına ve her an bir fırtına kopacakmış hissi vermesine aldırmadan kaçırmak istemediğim bir filmi izlemeye gitmiştim. Filmin 10 dakikalık aradan sonrası başladığında, hava iyice soğumuştu. Ankara'da yazın en sıcak günlerde bile geceleri serin olduğu için ceketim üstümdeydi. Yakasını kaldırdım, önümü ilikledim. Ama öyle soğuk bir rüzgar esiyordu ki, dayanamadım. Usulca kalkıp bir gözüm perdede çıkışa yürüdüm. Dışarı çıktığımda hafiften yağmurda başlamıştı. Hızlı adımlarla, bazen koşarak evin yolunu tuttum. O zamanlar Ankara'nın eski, alçak, izbe binalardan oluşmuş gecekondu bile denilemeyecek evlerden oluşan bir mahallesinde oturuyordum anamla birlikte. Kömür sobasıyla ısıtılan, bir oda bir salondan oluşan, tuvaleti bahçesinde, banyosu bir duvarı kaplayan yüklük denilen dolabın bir yanına gizlenmiş, duvarları kerpiç, çatısı oluklu sac levhalarla kaplı bir fakirhaneydi. Yaşlı anamla ikimize yetiyordu. Onca ısrarıma rağmen anam o evden çıkmaya, daha iyi bir muhitte, daha iyi bir eve taşınmaya razı olmuyordu. Çünkü; orada nerdeyse yarım asırdır tanıştığı komşuları, arkadaşları vardı. Evimizin bahçesinde bir ayva, birde dut ağacı vardı. Bir de bizimle yaşayan Karabaş adındaki köpeğim ve Boncuk adındaki kedim...(ikisi de siyah beyazdı) Karabaş hiç bir kediyi eve ve çevresine yaklaştırmazken, Boncuk'a ses çıkarmıyordu. Ev arazisi içinde patron boncuktu.
İşte o fakir ama içinde yaşayan anamla sıcacık olan evimize gidiyordum koşarak.
Eve vardığımda anam uyumuştu. Sessizce pijamalarımı giyip yatağıma girdiğimde hala çok üşümüş ve nefes nefese idim. Dışardan rüzgarın uğultusu geliyordu ve az sonra şiddetli bir yağmur başladı. İşte; Benim hayatımda kendimi en mutlu hissettiğim an o oldu.
Onca üşüyüp yorulduktan sonra, öyle bir havada dışarda olmadığıma, sığınacak bir çatının altında olduğuma ve sıcacık yatağımda olduğuma şükrettim. Teneke çatının üzerinde takırdayan yağmurun sesini ve pencerenin arkasında uğuldayan rüzgarı dinleyerek uykuya dalmıştım.
Bence mutluluk yaşadığının ve içinde bulunduğu evrenin farkına varabilmek ve küçük şeyler bile olsa sahip olduklarımızın değerini bilerek şükredebilmektir.
Orbey.