- Katılım
- 26 Ocak 2013
- Mesajlar
- 4,225
- Tepkime puanı
- 130
- Puanları
- 63

Yaz ayının son demleri,
kırık dökük bir günün getirdiği
Rüzgârın tatlı uğultusu.
Gölün kenarında karabatak ördekler eşliğinde,
Kırık dökük masa ve,
Üstündeki özenle hazırlanan kahvaltı.
Her şey;
Bizim aşkımızdan bahsediyor,
Dökülen yere düşen tüm kırıntılar.
Neden yüzün ve ellerin yanıyor?
Yüreğim neden böyle yerinden fırlayacak gibi?
İçten içe bu coşku niye?
Sus, sus! İçim acıyor.
Hazır değilim ben bu mutlu hallere.
Korkuyorum…
“ Kimse görmesin…”
Yanıyor gözlerim.
Gözlerim,
Ne zaman kara kuyular gibi derin,
Gözlerinin gölgeliklerine toy bakışlar bırakmıştı
Hiç;
Hiç uzun uzun bakmamıştım gözlerine,
Dün doyasıya baktım uzanıp dizlerinde
Gözlerine uzun uzun bakamazdım
Zaten güzelliği, yakarken yüreğimi.
İnanırken sana ve sevgine,
Mutluluk gözyaşları içinde ağlarken,
“ Kimse görmesin…”
Huzur kaplıyken öylece bırakamazdım gözlerini…
Oysa senin gözlerin derin kuyular gibi.
Bakamadığım, ulaşamadığım, inemediğim derin kuyular.
Bazende denizler kadar engin,derin ve mavi.
“Neden bazen bu renkleri görüyorum? ”
Bu güzel yüz ve bu güzel gözlerinde…
Anlayamıyorum bazen de mavi oluyor ya gözlerin.
Acaba diyorum renk körlüğümü oluyor bende.
Sen gözlerimdeki elalığı seyrederken sakallarımı okşayarak
Ben kopup gidiyorum gözlerinin güzelliğinde.
Sesizliğin sesini dinlerken yüreğimde
Kayboluyorum gözlerinin güzelliğinde.
“ Kimse görmesin…” nazar değmesin.
Levent Karakaş
