MayıS
Sayfa Yöneticisi
- Katılım
- 27 Ocak 2013
- Mesajlar
- 1,303
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 48
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN
ÇİTÇİNİN ÖKÜZÜ NE İCRA KOYAMAZSINIZ DİYEREK...
İSMET İNÖNÜ VE BAKANLAR KURULUNU ACİLEN TOPLANTIYA ÇAĞIRIP VE AŞAĞIDA TARİH SAYISI VERİLEN KANUN MADDESİNİN ÇIKARILMA HİKAYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ..?
O ZAMAN SIKILMADAN OKUYUN...
KANUN MADDESİ: Madde 82/ 4:
"İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez..."
BU KANUN HALEN YÜRÜLÜKTE ANCAK UYAN VARMI BİLMİYORUM..?
ŞİMDİ HİKAYESİNİ DİNLEYELİM;
Mustafa Kemal ATATÜRK hem dinlenmek hemde Yurdun ahvalini izlemek üzere arabasıyla seyhat etmektedir...
Yanında onlarca koruma ve hizmetkarı yoktur...
Sadece şoförü ve kendisidir...
İstanbul’daki Florya Köşkünden çıkarak, şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru hareket ederler...
Yolda giderken tarlasında kara sabanla çift süren bir çiftçi görür...
Durumda bir anormallik gözüne takılır...
Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, öküze eş koşulu bir de merkep vardır...
Şoförüne;
— Arabayı durdur, der.
Arabadan İner...
Tarlaya doğru yürür...
Çiftçi kendisine doğru gelen yabancıyı görmüştür...
Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur...
Atatürk, çiftçiye yaklaşinca;
— Kolay gelsin Ağa, der...
Çiftçi bezgin yorgun;
— Sağolasın bey..! Hoşgeldin...
Diyerek selamını alır...
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep oşmuşsun.
Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunların gücü birbirine denk değil.
Diyerek çiftçiyi uyarır...
Köylünün canı sıkkındır...
Biraz da alınmıştır. Bezgin Bir ses tonuyla;
— Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon Bey..?
Sen bunu bana mı söylüyon?
Yakında merkebin yanında hanımı kostuğu mu da görürsen şaşırma... Der...
Paşa kızar ama belli etmez...
— Bunları sana soylemeyeyim de, kime söylemeliyim Ağa? Diyerek kaslarını çatar...
Çiftçi;
— Sen bunu git Devletin insafsız Vergi Memuruna söyle... Der...
Mustafa Kemalle çiftçi arasında sohbet devam eder...
Paşa;
— Vergi memuruna mı? Der.
— He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi Borcumu ödeyemedim.
Dört gün önce Vergi Memurları geldi derdimi anlatamadım... Öküzün Eşini aldı gittiler “Vergi Borcunu Öküzün teki Karşılar” diyerek, yalvarma ma rağmen Alıp götürdüler...
Sattılar benim sarı Öküzün eşini, bizim ala Öküz şimdi, sizin gibi Beylerin sofrasına et, sucuk oldu... Hey beyim bize de merkebi sarı öküze eş etmek kaldı Bey...
Çiftçinin bu sözlerine
Atatürk, çok sinirlenmiştir... Alışkanlığı gereği kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır...
Onun bu kızgın halini gören gariban köylü;
— Bana niye kaş çatıyon Bey...
Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne söylediysem hepsi doğru...
Ben Küçükçekmece Köyündenim Muhtara Sor İstersen... Der...
Atatürk;
— Neden Kaymakam Bey’e gidip durumu anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey...
Köylü Duraksamıştır...
Bunu anlayan Atatürk, devam eder...
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi...
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin...
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer...
Atatürk, konuşmadan dinlemektedir...
Köylü konuşmaya devam eder...
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin herhalde bey... Halından belli oluyor...
Diyerek kafasını öne eğer...
ATATÜR;
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya..! Hem sende valinin kapısina gitseydin bilirdin...
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı, içeri koymadığını, bey...
Atatürk;
— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin? diye sorar...
Köylü gülümseyerek;
— İnsanı güldürme bey... Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola sen bunu bilmiyon mu? Bey der...
Atatürk, kızmıştır...
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar...
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola...
Hem, sen zenginsin...
Tomofilin bile var...
Sahi sen bunları heç duymadın mı bey?, der...
Mustafa Kemal Duraksar, çiftçiye birşey demek ister...
Sonra vazgeçer...
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır...
— Bunu kabul et ağa...
Öküzün yanına bir eş alırsın, der...
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar...
Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür...
Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker...
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler...
Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır...
Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir...
Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur...
Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler...
Salon kalabalıktır...
Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır...
Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır...
Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir...
Tanıdık bir ses duyar...
— Hoşgeldin ağa...
-- Gel yerin burada...
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir...
Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur...
Köylünün durumunu anlayan Atatürk;
— Sakin ol ağa... Korkacak hiç bir şey yok...
— Sağol bey..! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra;
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom...
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum...
Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum...
Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır...
Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar... Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır...
Kendisinin de Gazi olduğunu söyler...
Sonra ayağa kalkar...
Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum...
Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum...
Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum...
Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz...
Bu olaydan sonra işte yukarıda verdiğimiz İcra İflas kanunu bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır...
Bu gün Hangi DEVLET adamı çiftçiyle esnafla memurla işçinin derdini dinleyip böyle hızlı bir çözüm üretiyor..?
Velhasıl o sarı saçlı mavi gözlü bozkurtu özledik...
Özledik Vesselam...
Mevlüt Kaleli
ÇİTÇİNİN ÖKÜZÜ NE İCRA KOYAMAZSINIZ DİYEREK...
İSMET İNÖNÜ VE BAKANLAR KURULUNU ACİLEN TOPLANTIYA ÇAĞIRIP VE AŞAĞIDA TARİH SAYISI VERİLEN KANUN MADDESİNİN ÇIKARILMA HİKAYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ..?
O ZAMAN SIKILMADAN OKUYUN...
KANUN MADDESİ: Madde 82/ 4:
"İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez..."
BU KANUN HALEN YÜRÜLÜKTE ANCAK UYAN VARMI BİLMİYORUM..?
ŞİMDİ HİKAYESİNİ DİNLEYELİM;
Mustafa Kemal ATATÜRK hem dinlenmek hemde Yurdun ahvalini izlemek üzere arabasıyla seyhat etmektedir...
Yanında onlarca koruma ve hizmetkarı yoktur...
Sadece şoförü ve kendisidir...
İstanbul’daki Florya Köşkünden çıkarak, şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru hareket ederler...
Yolda giderken tarlasında kara sabanla çift süren bir çiftçi görür...
Durumda bir anormallik gözüne takılır...
Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, öküze eş koşulu bir de merkep vardır...
Şoförüne;
— Arabayı durdur, der.
Arabadan İner...
Tarlaya doğru yürür...
Çiftçi kendisine doğru gelen yabancıyı görmüştür...
Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur...
Atatürk, çiftçiye yaklaşinca;
— Kolay gelsin Ağa, der...
Çiftçi bezgin yorgun;
— Sağolasın bey..! Hoşgeldin...
Diyerek selamını alır...
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep oşmuşsun.
Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunların gücü birbirine denk değil.
Diyerek çiftçiyi uyarır...
Köylünün canı sıkkındır...
Biraz da alınmıştır. Bezgin Bir ses tonuyla;
— Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon Bey..?
Sen bunu bana mı söylüyon?
Yakında merkebin yanında hanımı kostuğu mu da görürsen şaşırma... Der...
Paşa kızar ama belli etmez...
— Bunları sana soylemeyeyim de, kime söylemeliyim Ağa? Diyerek kaslarını çatar...
Çiftçi;
— Sen bunu git Devletin insafsız Vergi Memuruna söyle... Der...
Mustafa Kemalle çiftçi arasında sohbet devam eder...
Paşa;
— Vergi memuruna mı? Der.
— He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi Borcumu ödeyemedim.
Dört gün önce Vergi Memurları geldi derdimi anlatamadım... Öküzün Eşini aldı gittiler “Vergi Borcunu Öküzün teki Karşılar” diyerek, yalvarma ma rağmen Alıp götürdüler...
Sattılar benim sarı Öküzün eşini, bizim ala Öküz şimdi, sizin gibi Beylerin sofrasına et, sucuk oldu... Hey beyim bize de merkebi sarı öküze eş etmek kaldı Bey...
Çiftçinin bu sözlerine
Atatürk, çok sinirlenmiştir... Alışkanlığı gereği kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır...
Onun bu kızgın halini gören gariban köylü;
— Bana niye kaş çatıyon Bey...
Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne söylediysem hepsi doğru...
Ben Küçükçekmece Köyündenim Muhtara Sor İstersen... Der...
Atatürk;
— Neden Kaymakam Bey’e gidip durumu anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey...
Köylü Duraksamıştır...
Bunu anlayan Atatürk, devam eder...
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi...
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin...
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer...
Atatürk, konuşmadan dinlemektedir...
Köylü konuşmaya devam eder...
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin herhalde bey... Halından belli oluyor...
Diyerek kafasını öne eğer...
ATATÜR;
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya..! Hem sende valinin kapısina gitseydin bilirdin...
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı, içeri koymadığını, bey...
Atatürk;
— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin? diye sorar...
Köylü gülümseyerek;
— İnsanı güldürme bey... Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola sen bunu bilmiyon mu? Bey der...
Atatürk, kızmıştır...
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar...
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola...
Hem, sen zenginsin...
Tomofilin bile var...
Sahi sen bunları heç duymadın mı bey?, der...
Mustafa Kemal Duraksar, çiftçiye birşey demek ister...
Sonra vazgeçer...
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır...
— Bunu kabul et ağa...
Öküzün yanına bir eş alırsın, der...
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar...
Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür...
Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker...
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler...
Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır...
Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir...
Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur...
Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler...
Salon kalabalıktır...
Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır...
Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır...
Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir...
Tanıdık bir ses duyar...
— Hoşgeldin ağa...
-- Gel yerin burada...
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir...
Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur...
Köylünün durumunu anlayan Atatürk;
— Sakin ol ağa... Korkacak hiç bir şey yok...
— Sağol bey..! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra;
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom...
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum...
Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum...
Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır...
Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar... Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır...
Kendisinin de Gazi olduğunu söyler...
Sonra ayağa kalkar...
Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum...
Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum...
Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum...
Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz...
Bu olaydan sonra işte yukarıda verdiğimiz İcra İflas kanunu bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır...
Bu gün Hangi DEVLET adamı çiftçiyle esnafla memurla işçinin derdini dinleyip böyle hızlı bir çözüm üretiyor..?
Velhasıl o sarı saçlı mavi gözlü bozkurtu özledik...
Özledik Vesselam...
Mevlüt Kaleli