jeuseit
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 24 Şub 2014
- Mesajlar
- 679
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
O sobalar, çayın, yemeğin ve banyo edeceğimiz ibriğin suyunu ısıtırken aynı zamanda çamaşırlarımızı da kuruturdu. Üşüyen ayaklarımızı dayar, sırtımızı yaslardık...
Üstünde kaynayan çaydanlığın tıslayan sesini dinler, geceleyin görüntüsü tavana vuran ateşin dans edişini izlerdik. Kış sabahlarında uyanırken yanmadığını gördüğümüz, yorganın altından çıkmak için yanmasını beklediğimiz o tütmesi bile güzel olan sobaların üstünde ekmek ısıttığımız da olurdu.
Yanı başındaki yer minderinde oturur, dersimizi onun baş ucunda çalışırdık. Üstünde silgi parçaları dolu çizgili defterlerimize üflerken bir yandan da annemiz meyve soyar ve kabuklarını sobaya atardı. O mis kokulu evlerden misafir eksik olmazdı.
Lakin bizi en çok ısıtan sobanın sıcaklığı ve kokusu değil onun vesilesiyle hep birlikte oturup ailemizle vakit geçirmekti.
İnternet, bilgisayarlar, tabletler, cep telefonları yoktu. Bizim eğlencemiz bez bebekle oynamak ve halı kenarlarındaki motiflerde oyuncak arabalar sürmekti.
Sobalı evlerde büyüyen ve halen sıcaklığını içinde taşıyan insanlara selam olsun.