- Katılım
- 26 Ocak 2013
- Mesajlar
- 4,217
- Tepkime puanı
- 124
- Puanları
- 63
Bir çift, kilisede mutlu bir nikâh töreni sonunda evlenmişler ve evlerine yerleşmişler. Birbirlerine sadakat yemini etmeyi de ihmal etmemişler. Kadının bir şey aklına gelmiş: "George" demiş. Öyle mutluyum ki, önümüzde de uzun bir ömür var. Ömrümüzü birlikte ve mutlu bir biçimde geçirmek için elimizden geleni yapalım. Tamam mı?" Adam da bu dileğe katılmış: "Evet" demiş. "Öyle olmasını ben de çok istiyor ve temenni ediyorum." Kadın bir düşüncesini açıklamış. Demiş ki: "Bak kocacım, dünyanın binbir türlü hali var. Ola ki, şeytana uyup birbirimizi aldatmak durumunda kalırsak, duyduğumuz pişmanlığın bir göstergesi olarak, şimdi edineceğimiz bir kutuya bir tahıl tanesi atalım. Sende olursa böyle durum, sen bir buğday tanesi, bende olursa da ben bir pirinç tanesi atayım. İkimiz de 70'li yaşlara geldiğimizde kutuyu açar bakarız.
Kutuyu 70'li yaşlarında açmak üzere kaldırmışlar.
Çok mutlu bir ömür sürmüşler ve ikisi de 70'li yaşlarında gelmişler. Bir gün kadın kocasına seslenmiş: "George" Demiş. "Hatırlıyormusun, 40 yıl önce şuraya bir kutu saklamıştık. Ne dersin, açma zamanı geldi mi sence?" Adam irkilmiş birden. Ama birbirlerine verdikleri sözü hatırlamış. Yapacak bir şey yok... "Evet" demiş karısına. "Gerçekten zamanı geldi."
Büyük bir heyecanla kutuyu önlerine almışlar. Yine büyük bir heyecanla açıp bakmışlar... Kutunun içinde sadece üç buğday tanesi varmış... Adam büyük bir mahcubiyet içinde karısının ellerine sarılmış. "Affet beni sevgilim. Büyük bir pişmanlık içerisindeyim..." Kadın, kocasının bu içtenliğinden çok duygulanmış. O da kocasının ellerine sarılarak, göz yaşları içinde: "Elbette seni affediyorum." Demiş.
Adam da karısına: "Sen melek kadar iyi bir insanmışsın. Hem beni affediyorsun, hem de bak, kutuda hiç pirinç tanesi yok..."
Kadın duygusallığın doruğunda ve göz yaşları içersindeymiş. Daha fazla dayanamamış ve kocasına: "Ah George, o harp yıllarında sık sık pilav yapıyordum hatırlıyormusun? O pirinçlerin nereden geldiğini sanıyordun?..."
Kutuyu 70'li yaşlarında açmak üzere kaldırmışlar.
Çok mutlu bir ömür sürmüşler ve ikisi de 70'li yaşlarında gelmişler. Bir gün kadın kocasına seslenmiş: "George" Demiş. "Hatırlıyormusun, 40 yıl önce şuraya bir kutu saklamıştık. Ne dersin, açma zamanı geldi mi sence?" Adam irkilmiş birden. Ama birbirlerine verdikleri sözü hatırlamış. Yapacak bir şey yok... "Evet" demiş karısına. "Gerçekten zamanı geldi."
Büyük bir heyecanla kutuyu önlerine almışlar. Yine büyük bir heyecanla açıp bakmışlar... Kutunun içinde sadece üç buğday tanesi varmış... Adam büyük bir mahcubiyet içinde karısının ellerine sarılmış. "Affet beni sevgilim. Büyük bir pişmanlık içerisindeyim..." Kadın, kocasının bu içtenliğinden çok duygulanmış. O da kocasının ellerine sarılarak, göz yaşları içinde: "Elbette seni affediyorum." Demiş.
Adam da karısına: "Sen melek kadar iyi bir insanmışsın. Hem beni affediyorsun, hem de bak, kutuda hiç pirinç tanesi yok..."
Kadın duygusallığın doruğunda ve göz yaşları içersindeymiş. Daha fazla dayanamamış ve kocasına: "Ah George, o harp yıllarında sık sık pilav yapıyordum hatırlıyormusun? O pirinçlerin nereden geldiğini sanıyordun?..."