Mayis60FM - Şarkı Sözleri , Flatcast Tema

This is a sample guest message. Register a free account today to become a member! Once signed in, you'll be able to participate on this site by adding your own topics and posts, as well as connect with other members through your own private inbox!

Sevdikleri yaşarken sarılmayanlar, onlar öldükten sonra, mezar taşlarına sarılıyorlar

MayıS

Sayfa Yöneticisi
Katılım
27 Ocak 2013
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
50
Puanları
48


"Off...Yeter artık anne ya! Sen yine mi yatağı ıslattın? Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de..." diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. "Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim." diyecekti. Diyemedi. Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
"Hah! Şimdi de ağla...Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım..."
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu. Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmaya yüz tutmuştu.
"Gidiyoruz galiba ikimizde." dedi. "Vakit geldi değil mi?"
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. "Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle, ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen 'çok yaşa' derler. Ama almanlar hapşırsa, onlarda da 'sağlık' derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, sağlıklı yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..."
Gül biraz daha ayrıldı dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. "Ne güzel eğleniyorlar" diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. "Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum ben sana...Sen hep gül."
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kızı elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kızı gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kız tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı. Ve "İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirmedim mi senin altını? İnadıma yapıyorsun değil mi bunu. Demin içerde birazcık güldüğümü duydun ya, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi. Ah anne ah!"
Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. İrkildi ve korkuyla geri çekildi. "Anne..." diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey gibi dünyada kaldı.
Solan gül oldu, giden anne oldu.
Sonra kızı çok ağladı.
Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Sevdikleri yaşarken sarılmayanlar, onlar öldükten sonra, mezar taşlarına sarılıyorlar.
Geç oluyor...
Bir gün bu hikayedeki kız da yaşlanacak.
O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve yatırıldığı oda da, camın kenarında duran bir gül olacak.
Gül solacak, o ölecek.
Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edip gidecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu.
Senin bir yüreğin var,
H
A
T
I
R
L
A
Tamer Dursun
 
Üst